Відео

🙏

🙏🏽

🙏🏽

Sunumunuz için çok teşekkürler Hocam 😊

Hocam, sundugunuz bu sınırsız kaynak icin teşekkür ederim.

muazzam olmuş azizim

Doğan hocam teşekkürler

İlk iki onermenin arasindkai baglantiyi kurdugum zmn oldugu gibi olan herseyi doga olarak ele alirsak dediginiz gibi ve doganin kendi icinde isleyisi oldugundan bi ozneye ihtiyac duymuyor ve ikinci onermede dogadaki olaylarin doganin kendi butunuyle olan iliskisi ki bu olaylar olmassa doga saltık bi sekilde varolabilir mi doganin kendi icinde kendisiyle bi iliskisi olmassa varlik kendi basina tevkin olabilir mi ilk iki onermeden anladigim varligin var olabilmesi icin kendi icinde nedenselliklere ve belli bi isleyise sahip olmasi gerekiyor bu onermeyi kabul edersek tanrıyı diger varliklarla baglanti kurulmayan dinsel olmayan bi tanri veya geist desem daha doğru olur bu şey bi hiç olarak kendisiyle bi bütün olabilir mi

🎉

Bu videoya denk geldiğimin için aşırı mutluyum hocam sağolun.

Ses çok kötü

İnsan bu dünyadan değildir o zaman dünyanın bir mantığı varsa ve dunya nesnelerin arasındaki iliskiyse

Dinlemeyi bilmemek böyle boş laflar ettiriyor bazılarına😄altı yıl sonra da olsa yorum yapmadan edemedim😄

Emeğinize sağlık

Teşekkür ederim.

❤❤❤❤❤❤ Dış dünyamız o kadar karıştı ki adeta yaşam koas Bildiklerimizin kıymeti yok Çocukluğumu özledim! Annemi!!!

Hocam merhaba , Platonu hangi kaynaklardan takip edip kavrayabiliriz ?

Teşekkürler hocam , keyifli öğreticiydi

Teşekkürler.. Konuşma baslayınca tangurntungur tabak çanak sesi cıkaranlar , size de tesekkürler..

Emeginize saglik sayin hocam

Çok teşekkür ederiz hocam🙂⚘️

Doğan hocam çok güzel bir yayındı.

Teşekkür ediyoruz hocam.

Teşekkür ederim.

Hocam çok iyi anlattınız .

Harikaydı. Teşekkürler

Gercekten seste bir sorun yok, çok net.

Teşekkürler.

Lütfen az bir şey özen gösterin.. Ses yok...

İçerik muazzam elbette ancak ses kaydı -çok değil- biraz daha kaliteli olsa harika olurdu.

Verdiğiniz katkılar için teşekkür ederim.

Doğan hoca bir sussa

Çok teşekkür ederim bilgilendiriciydi.

"Islâm felsefesinin sipinozada etkisi" çok belli bunu böylesine inceleyenlerin söylemesi çok DEĞERLI...her konuşanın birbiriyle ahengi tuturması çok hoş...teşekkürler...

emeğinize sağlık

Emeğinize sağlık hocam

Derli toplu, bu kadar cok çalışmaya ulaşmak oldukça zor, hatta yok gibi. Bütün bu çalışmalarınızı bize de ulaştirdiginiz için teşekkür ederim.

Verdiğiniz katkılar için teşekkür ederim.

Muhteşem bir söyleşi çok teşekkür ederiz Cengiz hocam.

Tessekkür ederim.

Doğan hocam canlı yayını kaçırdım şimdi izlemek istedim ancak video 25 dakika görünmesine rağmen 3 dakika sonunda bitiyor video kalan kısmı yüklenememiş sanırım bilgi vermek istedim. Düzeltilebilir bir sorundur umarım🙏🏻 konuşmanızı dinlemeyi çok isterim. Aylık Kant söyleşilerinizin 4. Oturumu eksik kalmaz umarım. Emekleriniz için çok teşekkür ederim. Bu kanaldaki ve "bir gazeteci bir düşünür " kanalında Olcay bey ile her cuma canlı yayınlarınızı merakla takip ediyorum.

Bu katliam dursun! Kesime giden annelerinin karnından can çekişerek çıkarılıyorlar Artan üretim maliyetleri nedeniyle zor günler yaşayan besiciler süt ineklerinden sonra süt koyunlarını da kamyonlarla kesime gönderiyor. Ocak ayında doğum yapması beklenen binlerce koyun gebe oldukları bilindiği halde veterinerlerin “Kesime uygundur” raporuyla mezbahanelerde kesiliyor. Bu sabah çekilen ve annelerinin karnından can çekişerek çıkarılarak köpeklere yedirilen canlı yavruların görüntüleri vicdanları sızlattı. Bir çok yerde olduğu gibi tarım ve hayvancılığın zor günler yaşadığı Diyarbakır'da vicdanları yaralayan vahşet görüntüler ortaya çıktı. Yem ve saman fiyatlarının yüksek enflasyona bağlı tavan yapması, üretim maliyetlerinin aşırı yükselmesiyle çaresiz kalan besiciler süt ineklerinden sonra bu kez de süt koyunlarını gebe oldukları halde kesime göndermek zorunda kaldı. YAYLADAN DÖNDÜLER HAYVANLARI DOYURAMIYORLAR İlkbahar ve yaz mevsiminde başta Karacadağ bölgesi olmak üzere Kulp, Lice, Muş ve Bingöl’deki mera ve yaylalardaki otlaklarda küçükbaş hayvan sürülerini otlatan besiciler, havaların soğuması ve kış mevsiminin başlamasıyla birlikte kasım ayının son haftası itibariyle yaylalardan köylerine döndüler. Ancak, hayvanları bahar ayına kadar nasıl doyuracaklarını kara kara düşünen besiciler, artan yem ve saman fiyatları ve Tarım Bakanlığı'nın gerekli desteği sağlamaması nedeniyle çareyi doğumlarına bir ay kalan süt koyunlarını kesime göndermekte buldular. Ocak ayında koyunların kuzulama dönemi olmasına rağmen damızlık anaç koyunları kesime gönderen üreticiler, bu şekilde duruma çözüm bulmaya çalışıyorlar. TÜMÜ GEBE VE GÜNLÜK 2 BİN KOYUN KESİLİYOR Kasım ve Aralık ayında tüm koyunların gebe olduğu bilinmesine rağmen sürülerin yayladan eve getirilmesi, hayvanların gebelik döneminde sütlerinin azalması ve yemin torba fiyatının 400 liranın üzerine çıkmasıyla ot ve saman bulmakta zorlanan üretici Diyarbakır’da günlük 1500-2000 koyununu mezbahanelerde kesime gönderiyor. VAHŞET GÖRÜNTÜLER BU SABAH ÇEKİLDİ Kesim öncesi veterinerlerin de “Kesim için uygundur” raporu vermesiyle gebe olan binlerce koyun kesilirken, annelerinin karnından can çekişerek çıkarılan 6-7 aylık kuzular da çöpe atılıyor, köpeklere yediriliyor. Bu vahşete dayanamayan bazı mezbahane çalışanları ve kasaplar iş bırakırken, bu sabah Diyarbakır’daki mezbahanelerde çekilen bu görüntüler vicdanları yaraladı. DANAYA GÖRE UCUZ OLUNCA TALEP ARTIYOR Kilosu 70 liradan satışa sunulan koyun etinin 110 lira olan dana etine göre daha ucuz olduğu için kamu kurumlarının yemek ihalesini alan firmalar, yemek fabrikaları ve restoranlar tarafından tercih edilmesi ve talebin artması nedeniyle hergün binlerce gebe koyun kesiliyor. Ege ve Akdeniz bölgesinden gelen toptancıların da şimdiden ucuz fiyata koyun eti satın alarak yaz sezonunda turistik otellere satmak için ön hazırlık yaptıkları öğrenildi. SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİNE ULAŞMADA ZORLUK YAŞANACAK Kesim adı altındaki bu vahşetin devam etmesi halinde nasıl süt inekleri azaldıysa, süt koyunlarının da sayısının azalacağı, önümüzdeki yıllarda süt ve süt ürünlerine ulaşmakta ciddi sorunlar yaşanacağı belirtiliyor. Diyarbakır’da veteriner onayı ile üç büyük mezbahanede günlük kesim yapılırken, bazı semtlerdeki kaçak kesimlerle bu sayının 3 bini geçtiği ifade edildi. Sözcü gazetesi Özgür Cebe

Ne yazık ki savaş, soykırım ve kitlesel öldürmeler “normal insan davranışı”dır; çünkü hepsi de düzenli bir şekilde meydana gelir. Tarihe ister savaş, çekişme ve şiddet ile ara verilen barış dönemleri ya da barışla ara verilen savaş, çekişme, şiddet dönemleri olarak bakabilirsiniz. Bir tarihçi olarak, insan agresyonunu, kabalığını, şiddeti ve çekişmelerini insan tarihinin tam da merkezinde olduğunu düşünüyorum. Çoğumuzun kabul etmek isteyebileceğinden daha fazla “normal”lik söz konusu; çünkü biz insanlar kendimizle alakalı bazı ilüzyonlardan vazgeçmekte zorlanıyoruz. Kim olduğumuz ve ne yaptığımız gerçeğini doğrudan görmekten çekiniyoruz; çünkü gerçeğin bizi üzmesinden korkuyoruz.[1] Tarihin bize verdiği kanıt, insanların zalim ve canavarca eylemleri yapabilme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor, hem bireysel olarak hem de bir gruba dahil olarak. Soykırımı “bir grup güçlü bireyin akıldışı bir davranışı” olarak göremememin sebebi bu. Tam tersine soykırım, bizim neleri yapabileceğimizin çok net bir ispatıdır. Soykırımsal boyutlardaki mega suçlar, insan tarihinin görünen yüzünün hemen arkasında meydana gelmeyi bekliyor; çünkü kurbanlaştırdığımız hayvanların başına daima bu olay geliyor. Yahudi yazar Isaac Bashevis Singer söz konusu hayvanlar olunca bütün insanların birer Nazi olduğunu söylemiştir. Hayvanların yaşadığı şey, “Sonsuz Treblinka”’dır. Masum canlıların kitlesel olarak öldürülmesine 1945’te son verilmedi ki; sadece hayvanların “sonsuza dek” sömürülmesi ve katledilmesine doğru bir rota değişikliği yaşandı; bu da insan baskısı ve şiddetinin bir modeli ve itici gücü olmaya yaradı. Mezbahalar olduğu sürece Treblinka ve Auschwitz daima var olacak. Yahudi Alman düşünür Theodor Adorno’nun söylediği gibi, “ Auschwitz, birisi bir mezbahaya bakıp, “ama onlar hayvan” diye düşündüğünde başlar”.[1] Hayvanların katledilmesini güçlünün güçsüzleri sömürmeye hakkı olduğu şeklinde onayladığımız sürece birbirimize karşı şiddet uygulamaya ve yıkıcı davranışlarda bulunmaya devam edeceğiz. Adolf Hitler, “gücü olmayan, hayatta kalmış şansını hakkını kaybeder” diyor. Savaşı kaybettiyse de onun faşist görüşü başarılı oldu, ne kadar ironik. İnsan uygarlığı da bu faşist görüşle yapıyor yapacağını; inekler, domuzlar, koyunlar, tavuklar ve diğer hayvanlar kendilerini savunamadığı için, hayatta kalma haklarını kaybediyorlar. Bundan dolayı onlara ne istersek yapmakta özgürüz sanıyoruz. Elbette hayvanlara yardım etmenin en önemli yolu, onları yememektir. Herkes en azından bunu yapabilir: Mezbahaları ağzınızdan uzak tutun. Yirminci yüzyılın kanıtlayacağı gibi Amerika’daki mezbahaların endüstriyel itlafı ile Nazi Almanyası’nın montaj hattı seri itlafı arasında sadece bir adım vardı.[2] Her şeye hükmeden tür olma yolunda yükselişimizin tarihi boyunca hayvanları kurban etmemiz birbirimizi kurban haline getirmemizin hem temelini atmış hem de bir modelini oluşturmuştur. İnsan tarihinin incelenmesi buradaki örüntüyü açıkça ortaya koyar: öncelikle insanlar hayvanları sömürür ve katleder; ardından insanlar diğer insanlara hayvan gibi davranır ve onlara da aynısını yaparlar.[2] İnsanların kendi kontrolü altına giren hayvanlara davranış biçimini nitelendiren baskı, kontrol ve manipülasyon, aynı zamanda insanların birbirine davranma biçimi anlamında bir model oluşturdu. Hayvanların köleleştirilmesi/evcilleştirilmesi insan köleliğine giden yolu araladı. Karl Jacoby’nin söylediği gibi, kölelik “evcilleştirme sürecinin insanlara doğru genişletilmesi” idi. Avustralya’daki Hartheim ötenazi merkezinde 2 sene geçirmeden önce Bruno Bruckner, Linz mezbahasında kapı görevlisi olarak çalışmıştı. Treblinka’daki sadist gardiyan Willi Mentz iki T4 imha merkezi olan Grafeneck ve Hadamar’daki ineklerden ve domuzlardan sorumluydu. Treblinka’nın son kumandanı Kurt Franz, SS’e katılmadan önce kasap olarak eğitim almıştı. Sobibor ölüm kampında görevlendirilmeden önce Hadamar’da imha fırınında çalışan Karl Frenzel de aslında kasaptı. Polanya’ya Yahudileri imha etmek için gönderilen Alman personel için hayvan sömürüsü ve hayvan öldürmede tecrübe sahibi olmanın mükemmel bir eğitim anlamına geldiği ortaya çıkıyordu. Hayvan sömürüsü ve hayvanların öldürülmesi insanların kitlesel olarak öldürülmesi için bir emsâl oluşturuyor, ve bunu daha mümkün kılıyor; çünkü bizi bizden farklı olan ötekilere empati, şefkat ve hürmetle yaklaşmamaya şartlandırıyor.[3] Yemek seçimleri ne olursa olsun Hitler, Almanya'daki vejetaryen akımına karşı az bir sempati duymuştu. 1933'te iktidara geldiğinde Almanya'daki tüm vejetaryen derneklerini yasaklamış, önde gelen isimlerini tutuklamış ve Frankfurt'ta basımı yapılan ana vejetaryen dergisini kapatmıştı. Nazi zulmü, karnivor bir ulus içerisinde sadece küçük bir azınlık olan Alman vejetaryenlerini ya ülkeden kaçmaya ya da kendilerini saklamaya zorlamıştı. Almanyalı barış yanlısı ve vejetaryen Edgar Kupfer-Koberwitz önce Paris'e, sonra da Gestapo'nun kendisi yakalayıp oradan da Dachau Nazi kampına geri gönderdiği İtalya'ya kaçmıştı. Vejetaryen beslenmenin savaş zamanında yaşanan gıda kıtlığı sorununu hafifletmede yardımcı olacak olmasına rağmen Nazi Almanyası savaş süresince işgal ettiği tüm bölgelerdeki vejetaryen derneklerini yasaklamıştı. Charles Patterson

İyi yayınlar

❤

Teşekkür ederim.

Değerli paylaşımlarınız için teşekkür.

Katkılarınız için teşekkür ederim.

Teşekkür ederim.

Teşekkürler.